Herkes Atlantis'i denizin dibinde arıyordu… Milas'ta ortaya çıktı!
Binlerce yıldır efsane sanılıyordu… Ama herkesin denizin dibinde aradığı o şehir, Milas kıyısında ortaya çıkmış olabilir. Peki bu gerçekten Atlantis mi? Yoksa tarihin en büyük sırrı gözümüzün önünde miydi?
Kuruluşu efsane, kendisi gerçek: İasos’un gizemli başlangıcı
Milas’ın Kıyıkışlacık Mahallesi kıyılarında, Ege’nin dalgaları arasında sessizce yükselen bir antik kent var: Iasos. 5 bin yıl öncesine, Tunç Çağı’na uzanan geçmişiyle, Anadolu’nun en eski kıyı yerleşimlerinden biri. Efsaneye göre, Argoslu denizciler bu kenti kurdu, deniz tanrısı Poseidon’un torunu Neleus’un yardımıyla yerli Karialılarla savaşıp bu kayalık yarımadayı yurt edindiler. Bugün bile Roma dönemine ait sikkelerde “Kurucu Iasos” yazılı.
Antik bir balıkçılık cenneti: Ege'nin kalbinde bir liman devleti
Iasos, verimsiz toprağını denizden gelen bereketle değiştiren ender şehirlerden biri. Balıkçılık, antik çağda bile bu kentin geçim kaynağıydı. Athenaeus’un yazdığına göre Iasos, Ege'nin en ünlü balık pazarlarından birine sahipti. Limanlarında orkinos ve kefal avlanır, tuzlanır, uzak diyarlara gönderilirdi. Kentin zenginliği, bugün hâlâ ayakta olan tiyatro, agora ve tapınak kalıntılarına yansımış durumda.
Yarımadanın içinden tarih fışkırıyor
Kıyıkışlacık sahilinin hemen yanında, üç tarafı denizle çevrili bir yarımadaya kurulu Iasos’un taş sokaklarında dolaşırken zaman kavramı yok oluyor. Her köşe başında bir lahit, her basamakta bin yıllık iz var. Iasos’ta agora meydanı, sütunlu yürüyüş yolları, bouleuterion (meclis binası), Zeus ve Artemis tapınaklarının kalıntıları sessizce geçmişi anlatıyor. Bu sessizlik, ziyaretçinin kulağında mitolojik bir fısıltı gibi yankılanıyor.
İasos’un kalbinde: asırlık bir meclis binası
İasos’un en iyi korunmuş yapılarından biri bouleuterion, yani halk meclisi binası. MÖ 4. yüzyılda inşa edilmiş, MS 1. yüzyılda yenilenmiş. Yarım daire şeklindeki oturma sıraları, mermer döşeli zemini ve sahne dekorasyonlarıyla âdeta bir açık hava tiyatrosu gibi. Burada sadece yasalar tartışılmadı, halkın sesi taşa kazındı.
Güneş batarken denizden yükselen tarih
Kıyıkışlacık kıyılarında gün batımıyla birlikte deniz pembeye, taşlar altına döner. Özellikle antik liman kalıntılarıyla su içindeki Bizans kulesi, gün ışığını son kez yansıtırken, gökyüzüyle su arasında zaman bükülüyor gibi hissedilir. Burada fotoğraf çeken herkes, sadece bir manzarayı değil, 5 bin yıllık bir sessizliği yakalar.
Balık pazarına benzeyen bir anıt mezar: Sırlı yapı
Yerel halkın hâlâ "balık pazarı" dediği anıt yapı, aslında Roma dönemine ait bir mozole. Kare avlusuyla, sütunlarla çevrili mimarisiyle bir açık hava tapınağını andırıyor. MS 2. yüzyıldan günümüze ulaşan bu yapı, içindeki yazıtlar ve mimari detaylarla gizemini koruyor. Restorasyon sonrası açık hava müzesine dönüştü.
Denizin içindeki kule: Suyun üstünde tarihe nöbet
Iasos’un batı limanında yer alan Bizans kulesi, iki katlı yapısıyla deniz içinden yükseliyor. Ortaçağ’da korsanlara ve tehditlere karşı inşa edilen bu yapı, mendireğe bağlanan taş yolun ucunda duruyor. Bugünse bu kule, fotoğrafçılar ve tarih tutkunlarının gözdesi.
Kıyıkışlacık: Antik kentin üstünde yaşayan köy
Iasos’un terk edilen taşları, bugün Kıyıkışlacık’ın ev temellerinde yaşıyor. Balıkçı tekneleri kıyıya dizilmiş, sokaklar begonvillerle süslenmiş, taş evlerin avlularında antik sütunlar yükseliyor. Yerli halk hâlâ balıkçılıkla geçiniyor; binlerce yıllık bir kültür, bugünün ekmeğini veriyor.
Mitolojinin nefesi: Artemis’in gökyüzüne bakan tapınağı
Iasos’un en kutsal yapılarından biri, Artemis Astias’a adanmış tapınak. Efsaneye göre burada duran tanrıça heykelinin üzerine asla yağmur düşmezdi. Açık havada yer alan tapınağın kalıntıları, mistik atmosferiyle hâlâ aynı kutsallığı taşıyor.
Peki ya gerçekten Atlantis ise?
Her şey efsane gibi görünüyordu… ta ki denizin ortasında yükselen kuleler, taş yollarda yankılanan mitler ve 5 bin yıllık sessizlikle konuşan bu kent ortaya çıkana kadar.
Iasos’un geçmişiyle Atlantis’in anlatısı arasında çizilen bu ince hat…
Gerçekten sadece bir tesadüf mü?
Yoksa hep gözümüzün önünde duran bu şehir, tarihin en büyük sırrını mı saklıyor?